Tan Evi Toplantılarının 4.’süne Altan Öymen konuk oldu

Cağaloğlu’ndaki Tan Evi’nde düzenlenen toplantıda konuşan Radikal Gazetesi yazarı Altan Öymen, “Basının,  öğrencilerin, gençlerin, profesörlerin, yargı mensuplarının bu kadar büyük baskı altında tutulduğu hiçbir dönem hatırlamıyorum. Eskiden 3 ay yatılıyordu şimdi 5 yıl yatılıyor. Eskiden basılı kitaplar toplatılırdı şimdi kitaplar basılmadan yasaklanıyor” dedi.

İSTANBUL - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Tarih Vakfı ile birlikte düzenlediği Tan Evi Toplantıları’nın dördüncüsünde  “Tan Olayı’nın Anımsattıkları” konusu ele alındı. Cağaloğlu’ndaki Tan Evi avlusunda düzenlenen toplantıya konuşmacı olarak Radikal Gazetesi yazarı Altan Öymen katıldı. Toplantıya; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sekreter Yardımcıları Ahmet Özdemir ve Niyazi Dalyancı, Ahmet Coşkunaydın, Akdağ Saydut, Hakan Çelik, Halil Lütfü Dördüncü’nün yakınları, İzzet Sedes, Hulusi Yavaşlar,TGC İdare Müdürü Cem Çapanoğlu, Tarih Vakfı önceki Başkanı Halim Bulutoğlu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı.

TAN OLAYI, ÖNEMLİ DEVLET UTANÇLARINDAN BİRİDİR

Toplantının moderatörlüğünü üstlenen TGC Başkanı Turgay Olcayto, şunları söyledi:

“Tan Olayı, Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli devlet utançlarından biridir. Çok acı bir olay. Geliyorsunuz bir gazeteyi yıkıyorsunuz. Üstelik gazetede çalışan insanlar da Türkiye’nin en değerli yazarları. Tek muhalif insan Sabiha Sertel. Sosyalist bir yazar. Eleştirileri o merkezde toplanıyor. Ama Sabiha Sertel’i hedefe koyuyorlar. Bugün bazı insanların nasıl hedefe konulduklarını gördüğümüzde Sabiha Sertel’i anmadan edemiyorsunuz.”

ALTAN ÖYMEN: TAN GAZETESİ DEMOKRASİYİ SAVUNDU

Radikal Gazetesi yazarı Altan Öymen, konuşmasında Tan olayının topluma olan etkilerini dile getirdi:

“Tan Gazetesi olayı olduğu sırada ben gazeteciliğe başlamamıştım. Ankara’da ortaokul son sınıftaydım. 1945 yılında 2. Dünya Savaşı bitmiş; Türkiye, savaşa girmeden kurtulmuştu. O zaman Cumhurbaşkanı İsmet Paşa, özgürlükler anlamında bir takım adımlar atılacağını söyledi. O süreç başladı ve arkasından partiler kurulmaya  başlandı. Tan Olayı işte böyle bir atmosfer içinde oldu. İç politika açısından demokrasiye doğru gidiyorduk. Demokrasiyi savunan gazetelerden biri de Tan Gazetesiydi.  Demokrat  Parti’nin kuruluşunu teşvik eden gazeteydi. Zekeriya Sertel, gazetenin sahibi ve başyazarıydı. Sertel, Demokrat Parti’yi destekliyor hatta gidip temaslar bile yapıyor. Kuruluşunu çeşitli açılardan kolaylaştırmak için çalışıyor. Ahmet Emin Yalman da o zamanlar zannediyorum Vatan’da desteklemeye çalışıyor. Hatta aralarında rekabet var. Hangimiz daha çok destekleyeceğiz. O sırada Zekeriya Sertel,  gazetenin yanında daha kuvvetle destekleyeyim diye bir de dergi çıkarmak istiyordu. Derginin adı ‘Görüşler’ olacak. Gazete daha tarafsız olacak. Ötekinde görüşler, yazılar daha çok yer alacak. Dergi anonsunda ‘Menderes, Celal Bayar da yazarımız olacak’ şeklinde anons yapılıyor.

HÜSEYİN CAHİT İLE ZEKERİYA SERTEL’İN KALEM ARKADAŞLIKLARI VARDI

Basında da o dönem birbirlerine kızanlar var. İstanbul basının hepsi o zaman Cağaloğlu'ndaydı. Gazetelerin sahipleri birbirlerini tanıyorlar. Hatta daha önce birlikte gazete çıkarmış, ayrılmış olanlar da var. Hükümetle uğraşmanın güç olduğu zamanlarda polemik yapmanın yolu da birbirleriyle polemik yapmaktı. Gazeteler arası polemik yapmaktı. Gazetelerde Tan’a hücum edenler var. Tan’ın onlara cevapları vardı. Böyle bir durumdayken bir sabah vakti Tanin Gazetesi’nde Hüseyin Cahit Yalçın’ın  yazısı çıkıyor. ‘Kalkın, ey ehli vatan’ başlığını taşıyor. Aslında Zekeriya Sertel ile Hüseyin Cahit, basın mensubu olarak birbirleriyle tanışıyorlar. İyi ilişkileri de var aralarında. Hatta bir karikatürde ikisi bir arada kalem arkadaşı olarak yan yana görünüyorlar. Ona rağmen bu hücum geliyor. Evvelden de basının içinde polemikler  vardı. Zekeriya Sertel anılarında Hüseyin Cahit’ten böyle bir tepkiyi beklemediğini söylüyor.

ZEKERİYA SERTEL’DEN VALİYE DEFALARCA TELEFON

Zekeriya Sertel’e Tan'a yapılacak baskın haberi geliyor. O da dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’ı yardımcı olması için telefonla arıyor. Gece de olaylar oluyor. O sabah İÜ Hukuk Fakültesi'nden Tan'a doğru bir hareket başlıyor. Öğrenciler yürüyorlar. Aralarında Orhan Birgit de var. Zekeriya Sertel,  Valiye bir kez daha telefon ediyor. Gazeteye gitmemesi için dostlarından tavsiye geliyor. Evinde kalıyor. Sertel, telefonlarla durumun ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Vali yine ‘merak etme. Gençlerin bindiği vapuru Kadıköy’e uğramadan Adalar’a gitmesini emrettim’ diyor. Serteller için uzun süren bir gurbet başlıyor. İstanbul’da kaldıkları sırada da hep yer değiştiriyorlar. Kimler sorumlu tutuluyor? Bu sorunun yanıtı ise şöyle: Zekeriya bey ve eşi, 3 ay tutuklu kalıyorlar. Önce mahkum oluyorlar. Yargıtay bozuyor, kurtuluyorlar. Fakat 3 aydan sonra İstanbul’da evde kalmaktan başka da yapacak bir şey bulamıyorlar. Polis takibatı altındalar. Bir süre Paris'te kaldıktan sonra Sovyetler Birliği’ne geçiyorlar. Zekeriya Sertel, Türkiye’ye gelmek istedi. Paris’teyken gelme girişimlerinde bulundu. Geldi, hava meydanından geri çevirdiler. Bir süre burada kaldı, döndü. Sabiha Hanım, Rusya’da öldü.

TEKNOLOJİ GELİŞTİKÇE…

Sertel’lerin kızı Yıldız Hanım, Türkiye’ye yerleşip Sertel’ler adına bir vakıf kurmuştu. O da vefat ettikten sonra bu hikaye onun açısından bitti ama Türkiye açısından bu hikaye çeşitli şekillerde devam edip gidiyor. İnsanların hapse girmesi, Türkiye’den gitmek zorunda kalması hala devam eden bir sorun.  Hatta süreleri artık daha uzun. Eskiden 3 ay yatılıyordu şimdi 5 yıl yatılıyor. Eskiden basılı kitap, yayınlanır, yasak çıkarılırdı. Şimdi basılmayan kitap  daha bilgisayardayken yasaklanıyor. Teknoloji geliştikçe insan takip etmek, insanları içeri atmak, insanlara eziyet etmek daha kolaylaşıyor. Basının,  öğrencilerin, gençlerin, profesörlerin, yargı mensuplarının bu kadar büyük baskı altında tutulduğu hiçbir dönemi hatırlamıyorum.

HAKARET MARİFETMİŞ GİBİ BİR HALE GELDİ

Gazetenin öteki elemanları; yazarlar, muhabirler bu işlere karışmazlardı. Bakıyorum gazete yazarı diye insanlar birbirlerine veryansın ediyorlar. Kraldan çok kralcı halindeler. Bu kadar hararetli hale gelmenin sebebi anlaşılır değil. Cepheleşme, cepheleştirme faaliyetleri çok yaygınlaştı. Hakaret etmek marifetmiş gibi bir hale geldi.

BASIN ETİĞİ AÇISINDAN İYİ BİR DÖNEM DEĞİL

Basında da bunun örnekleri görüldü. Kişisel ihtilaflar dolayısıyla birbirine hücum etmeler. ‘Görevinden atılmalılar’ diye ihbar etmeler. Basın etiği açısından en iyi döneminde değil basın. Gazetecilerin tutuklanmasına neden olan sahte delil konusunda ise “sahte delilleri kim oluşturdu sorusunun üzerine gidilmelidir. En vahim şeylerden bir tanesi de bu. "