Basın Açıklamaları
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Yazarlar Sendikası, Türkiye Yayıncılar Birliği, PEN Yazarlar Derneği, ÇGD İstanbul Temsilciliği

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Yazarlar Sendikası, Türkiye Yayıncılar Birliği, PEN Yazarlar Derneği, ÇGD İstanbul Temsilciliği
TBMM’YE GELECEK SOSYAL MEDYA YASA TASARISIYLA İLGİLİ ÖNERİLER
(TGC Burhan Felek Konferans Salonu 27 Eylül 2021 İstanbul)
İktidarın bugüne kadar kamuoyuna açıklamadığı meslek örgütlerinden ve STK’lardan görüş almadığı bilinen sosyal medya yasa tasarısının Ekim 2021’de TBMM’ye getirilmesi bekleniyor.
Kamuoyunda yeni bir sansür yasasına dönüşeceği, gazetecilik faaliyetini de kapsayacağı ileri sürülen sosyal medya yasa tasarısı ile ilgili olarak beş basın meslek örgütü olarak kamuoyunu bilgilendirmek istedik.
İktidar sözcülerinin yaptığı açıklama ve konuşmalardaki bilgileri dikkate alarak yaşanabilecek sorunlarla ilgili olarak Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Yazarlar Sendikası, Türkiye Yayıncılar Birliği, PEN Yazarlar Derneği ve Çağdaş Gazeteciler Derneği İstanbul Temsilciliği olarak şu önemli başlıklara dikkat çekmek istiyoruz.
TÜRKİYE’DE SOSYAL MEDYA KULLANIM ORANI
We Are Social 2021 Dijital Türkiye Raporu’na göre 2021 Ocak ayında; Türkiye’de 65.8 milyon internet kullanıcısı bulunmaktadır. Türkiye’deki sosyal medya kullanıcı sayısı toplam nüfusumuzun %70,8’ine eşitlenmiştir. Sosyal medyayı en çok kullanan yaş grubu % 33,8 oranıyla 25-34, % 20,3 oranıyla 18-24 yaş arası kullanıcılardır. En çok kullanılan sosyal medya mecrasında ilk sırayı % 94,5 oranıyla Youtube almaktadır. Instagram ise % 89,5, Facebook, %79 oranında tercih edilmektedir.
Türkiye’de bu kadar yaygın bir kullanım alanına sahip olan sosyal medya ile ilgili olarak Temmuz 2020’de iktidar bir düzenleme yapmıştır.
İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun adını taşıyan 5651 sayılı yasa 2020 yılının Temmuz ayında 7253 sayılı yasa ile önemli değişikliklerle TBMM’den çoğunluk oyları ile geçirilmiştir.
Bu değişiklikler yeterli görülmemiş olsa gerek, bu yıl Ekim ayında TBMM yeni yasama yılına başladığında aynı konuda yeniden değişiklikler ve ek yaptırımlar getireceği anlaşılan yeni bir taslağın TBMM’ye sevk edileceği iktidar tarafından duyurulmuştur.
Ancak yapılması planlanan düzenlemenin taslak metnine ya da yapılan hazırlıklara ilişkin herhangi bir belgeye bugüne kadar ulaşılamamıştır.
YASAL DÜZENLEME HABERLEŞME VE BİLGİLENME ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SINIRLAMAMALI
Basına yansıyan haberlere göre tasarıda;
‘Sosyal medyada dezenformasyon yapanlara bir yıldan beş yıla kadar hapis ve sosyal medyayı bir süre kullanamama’ gibi cezaların getirilebileceği,
Dezenformasyon içerikli paylaşımın ‘organize, örgütlü, belli bir amaca yönelik olması’ durumunda yaptırım uygulanması üzerinde durulduğu,
Dezenformasyon içerikli paylaşımların denetimi için de ‘resmi ve kurumsal’ bir mekanizmanın kurulacağı’ gibi seçeneklerin olduğu ileri sürülmektedir.
DEZENFORMASYON HASSASİYETLE TANIMLANMASI GEREKEN BİR KAVRAMDIR
Dezenformasyon ucu açık yorumlara kapatılması gereken, bu yüzden de hassasiyetle tanımlanması gereken bir kavramdır. Dezenformasyon ya da provokasyon (kışkırtma) gibi kavramlar geçirilmesi düşünülen yasa tasarısında yer alacaksa bunların sınırlarının kesinlikle tanımlanması gerekmektedir.
Ancak şunu hemen belirtelim ki böylesine önemli bir konudaki değişikliğin kapalı kapılar ardında yapılması, tartışılmaması, görüşlerin alınmaması önemli bir sorundur.
Bu değişikliği yapmayı düşünenlerin 7253 sayılı Kanun değişikliğinde olduğu gibi aynı yöntemi benimsedikleri ve şeffaf olmadıkları, denetim mekanizmasından kaçındıkları görülmektedir. İktidarın bu tutumu demokrasinin kural ve uygulamaları ile bağdaşmamaktadır.
BELİRLENEBİLİRLİK VE HUKUKİ GÜVENLİK İLKELERİ
Geçen yıl yapılan değişiklikler de kamuoyunda tartışılmadan, uzmanların görüşleri alınmadan yapıldığı için bir dizi aksaklıklara yol açmıştır.
Buna göre Kanun’da ‘Sosyal Ağ Sağlayıcısı’ tanımının belirlenebilirlik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmadığı, tanımın çok geniş tutulduğu, tüm internet ortamının bu tanım içinde değerlendirilebileceği, ifade özgürlüğünü ve haber alma hakkını engelleme sonucu doğuracağı, AİHM kararları çerçevesinde ‘ölçüsüz’ olduğu açıkça görülmüştür. Yapılan düzenlemede yaptırımların çokluğuna ve çeşitliliğine de dikkat çekilmiştir.
SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ
Gene basına yansıyan haberlere göre sosyal medyada dezenformasyon ve yalan haber denetlemesi yapacak ve bir olasılıkla RTÜK gibi yaptırım uygulaması yetkisiyle donatılacak olan resmi ve kurumsal bir mekanizmanın yargı erkinin alanı dışında ama yargı gibi işlev göreceği anlaşılmaktadır.
Bu da suçta ve cezada kanunilik ilkesi, yani devletin cezalandırma yetkisini sınırsız ve keyfi bir biçimde kullanmasına engel oluşturan evrensel hukuk ilkesi ile çelişmektedir.
HABERİN YALAN OLDUĞUNA KİM KARAR VERECEK?
Asıl sorun yalan haber ya da asılsız haberin yalan haber olduğuna kimin nasıl ve hangi yöntemle karar vereceğidir. Yargı kurumları devreden çıkarılarak oluşturulacak kurumun işleyişi nasıl olacaktır? Siyasi iktidarın yalan haber dediği haber gerçekten yalan haber sayılacak mıdır? Sosyal ağ işletmecilerine yapılan şikayet üzerine haberin yalan olduğu gerekçesiyle 48 saat içinde sosyal medya ortamından silinmesinin ya da erişiminin engellenmesinin kriterleri ne olacaktır?
Basına yansıyan haberlere dayanılarak kaleme alınan bu açıklamanın temeli basın ve ifade özgürlüğünün vazgeçilmez olduğudur. Kanun yapma faaliyetinin temeli de her koşulda ifade özgürlüğünü korumak olmalıdır.
Sosyal medyayı zapturapt altına almanın toplumsal barışı sağlamayacağı hali hazırda görülmektedir.
Sosyal medya da hız kazanan ayrımcılık ve nefret söylemlerinin, yabancı düşmanlığının ve yalan haberin önüne geçilmesi çalışmasının önemli ve gerekli olduğunu düşünmekteyiz. Ancak korunan hukuki değerler ile yapılacak düzenlemelerin ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı düzenlemelere dönmemesi için önerilerimizi paylaşmak istiyoruz.
Ülkemizin Basın ve İfade Özgürlüğü konusundaki karnesi ve uygulaması ortadadır. Mevcut durumda siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen haber ve yorumlar karşılığında Sulh Ceza Hakimliklerinden erişimin engellenmesi kararları alınmaktadır.
İNTERNET ERİŞİMİ BİR İNSAN HAKKIDIR
Bu ortamda gazetecilik yapmaya çalışan eleştirel medyaya Radyo Televizyon Üst Kurulu aracılığıyla para cezaları verilmekte, bu alandaki özgürlükler daraltılmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle internet erişimin bir insan hakkı olduğu ve dezenformasyon konusunda yapılacak düzenlemenin bir cezalandırma aracına dönüşmemesi için aşağıda önerilerimizi sunmaktayız.
ÖNERİLERİMİZ
TASLAK TÜM KAMUOYUYLA PAYLAŞILMALI
- Böylesine önemli bir konuda yapılacak düzenlemenin tüm kamuoyuyla paylaşılmaması ilk sorun olarak karşımızda durmaktadır. Düzenleme kanunlaşmadan önce taslak metin tüm kamuoyuyla paylaşılmalı ve tartışılmalıdır.
SOSYAL AĞ YERİNE İNTERNET PLATFORMLARI DENİLMELİ
- 5651 sayılı Kanundaki sosyal ağ tanımı değiştirilmelidir. Alman Sosyal Medya Yasası’nda olduğu gibi ‘kâr amacı gütmek hedefiyle kullanıcıların herhangi bir içeriği diğer kullanıcılarla paylaşmasını veya bu içeriği herkese açık hale getirmesini sağlamak için tasarlanmış internet platformları’ tanımının daha uygun olduğu düşüncesindeyiz.
TCK’DA YALAN HABERLE DÜZENLEME YAPILIP YAPILMAYACAĞI BELİRLENMELİDİR
- Dezenformasyon kavramının nasıl tanımlanacağı, Türk Ceza Kanununda yalan haberle ilgili bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı belirlenmelidir.
RESMİ KURUM KONUSUNDA KAMUOYU AYDINLATILMALIDIR
- Resmi bir kurum ihdas edilip edilmeyeceği bunun bir sansür kurulu gibi işlemesinin önüne geçmek için hangi önlemlerin alınacağı konusunda kamuoyu acilen aydınlatılmalıdır. Fransa örneğinde olduğu gibi yalan haberlerle mücadele için Yüksek Yayıncılık Kurulu’na verilen yetkinin Fransız Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği de göz önüne alınmalıdır.
5. GAZETECİLİK FAALİYETİ KANUN KAPSAMI DIŞINDA TUTULMALIDIR
Gazetecilik ve editoryal içeriğe sahip sağlayıcılar Kanun kapsamının dışında tutulmalıdır.
- YENİ DÜŞÜNCE SUÇLARI YARATILMAMALIDIR
Yapılacak düzenleme ile yeni düşünce suçları kategorisi yaratılmamalıdır.
- SOSYAL AĞ İŞLETMECİLERİNİN YETKİLERİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİDİR
Sosyal Ağ İşletmelerine (Twitter, Facebook, Youtube, Instagram gibi) tanınan/tanınacak yetkiler ve sorumluluklar yeniden gözden geçirilmeli ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerden birinin Sosyal Ağ İşletmecileri olmasının önü açılmamalıdır.
İÇERİĞİ KİMİN SİLECEĞİ BELİRLENMELİDİR
- Sosyal ağ işletmeleri yüksek para cezaları tehdidi altındadır. Tartışmalı olarak kabul edilebilecek herhangi bir içerik karşısında, içeriğin silinmesi ya da engellenmesinin hangi kriterlere göre, kimin tarafından yapacağı belirlenmelidir.
HABERLEŞME VE BİLGİLENME ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRLANDIRILMAMALIDIR
- Sosyal medyanın ülkemizdeki yaygınlığı hesaba katılırsa yapılacak değişikliklerin toplumun haberleşme ve bilgilenme özgürlüğünü sınırlayıcı nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.